2 Temmuz 2015 Perşembe

Beynimize Güvenebilmemiz İçin 6 Neden !

1- Kapı Eşiği Etkisi

  Daha önce Bir odaya girdikten sonra öylece dikilip buraya neden  gelmiştim diye hiç düşündünüz mü?

  Bunun sebebi beyninizin yeni bir çevreye girince uyum sağlama sürecini yeniden kalibre edebilmek için zamana ihtiyaç duyması ve hafızayı otomatik olarak sıfırlamasıdır.




2- Dilinin Ucunda Fenomeni

  Bildiğiniz, fakat dilinizin ucunda olan bir kelimeyi kısmi geri çağırma nedeniyle her an hatırlayabileceğinizi düşünürsünüz. Ancak beyniniz bu verilere hatalı ulaşmaya çalıştığı için bir türlü başarılı olamaz. Çoğu insan bu olayı her hafta en az bir kez yaşar; sebebi tamamaen açıklanamamıştır. 




3- Negatif Ön Yargı

  Kötü anılar iyi anılara kıyasla daha hızlı depolanır ve daha net hatırlanır. Bunun sebebi yaptığımız tehlikeli hataları bir daha tekrarlamamamız için olduğu tahmin edilmektedir. 


4- Google Etkisi

  Google gibi imkanlar kullanılarak kolayca ulaşılabilen hazır bilgiler ulaşılıp kullanıldıktan sonra çoğunlukla unutulur. Elde ettğimiz bilgileri daha sonra hatırlayamasak da bu bilgileri tekrar nereden bulabileceğimizi hatırlayabiliriz. İnsanlar erişimi her an mümkün olan Google gibi araçları kendi hafızalarının birer parçası olarak gördüklerinden dolayı internetteki hazır bilgilerin kendi hafızalarında da olduğunu kabul ederler. Bu tarz teknolojik araçlar insan beynini tembelleştirir ve geriletir. 



5- Bilgi Bozulması

  2012' de yapılmış bir araştırmaya göre beynimizin yaşanmış bir anıyı her hatırlayışında hafızamızdaki bu anıyla ilgili bilgiler biraz eskimekte ve zaman geçtikçe bozulmaktadır. 

6- Yanlış Hafıza 

  Daha önce hiç yaşanmamış olaylar hata yapılarak gerçekten yaşanmış gibi hatırlanabilir. 2002 yılıda yapılan bir çalışmada kendilerine sahte bir resim gösterilen insanların %50' si yanlışlıkla resimdeki olayı çocukluk yıllarında yaşadıklarını iddia etmişlerdi. 

Hafızanıza Hala Güveniyor Musunuz?




Akıllara Durgunluk Veren Teknoloji: Sanal Gerçeklik!


Demoklesin Kılıcı



Sanal gerçeklik son yıllarda gündemde çok tartışılsa da aslında kasklı ekranların ilk örneği 1968 yılında Ivan Sutherland tarafından üretilmişti.
İlk Görünüşü korkutucu olduğu için "Demokles'in kılıcı" adı verilmişti. Bu teknoloji oldukça ağır ve grafikler oldukça düşük kalitede idi. O zamanlar farklı teknolojilere yoğunlaşıldığı için sanal gerçeklik üzerinde çok durulmamıştı. 

Onlarca yıl boyunca bazı bilim kurgu filmleri sanal gerçekliği konu olarak ele aldı. Örneğin "Tron" adlı filmde karakter bir bilgisayar sistemi içine hapsedilerek sanal gerçeklikle yaşamaya zorlanmıştı.


Günümüzde bu teknoloji artık bilim-kurgudan ibaret değil. Mikroçiplerin, yüksek çözünürlüklü ekranların ve hareket takip sistemlerinin geliştirilmesi sanal gerçeklik kasklarını farklı bir seviyeye taşıdı.


Morpheus Projesi ve “Oculus Rift” gibi birçok sanal gerçeklik cihazı geçmiştekilere kıyasla detaylı görüntü kalitesine, ultra hızlı kafa hareket takibine ve çok daha geniş bir görüş açısına sahip. 
Kasklı ekranlar foto-gerçekçilik ve ileri film yapım teknikleriyle birleştiğinde eğlence endüstrisinde yeni bir çağ başladı.
Bu teknolojiye uyarlanan filmlerde ve bilgisayar oyunlarında gerçek dünya ile iletişimi tamamen kesilen kişi kendisini ana karakter ile öznelleştirmekte ve çekilen sahneleri veya kurgulanan oyunu hissetmekte ve 2. bir hayatı tecrübe etmektedir.


Ayrıca bu teknoloji sadece eğlence sektörü ile ilişkili değildir:

Ordular bu teknolojiyi askeri talimler ve tatbikatlar için kullanmakta ve birlikler savaşın zorlu şartlarına uyum sağlamak için sanal gerçeklik ortamında eğitim görmektedir.

Sağlık sektöründe de kullanılmaya başlanan bu teknoloji; ameliyat gibi hayati önem taşıyan durumlarda doktorları önceden hazırlar ve fobik rahatsızlıklara sahip hastaların korkularıyla sanal alemde yüzleşmelerini sağlar.

Gelecekte satın almayı düşündüğünüz bir evi fiziksel olarak gitmeden gezebilirsiniz.
Öğrenciler, tarih dersinde anlatılan mekanları veya savaşları sanal gerçeklik sayesinde deneyimleyebilir veya öğretmenler öğrencileriyle beraber dinozor iskeletlerine sahip müzelere veya sanat galerilerine sanal turlar düzenleyebilir ve derslerini bu ortamlarda anlatabilirler.

Bilim adamı Ray Kurzweil yakın gelecekte kan hücresi büyüklüğündeki nano teknolojik cihazların vücudumuzu sağlıklı tutması için yapay akyuvar ve alyuvar görevinde kullanılabileceğini ve bu robotik maddeciklerin nöronlarımızla doğrudan etkileşime geçebileceğini ön görmektedir.
Beynimizin internet ağıyla direk iletişim kurmasını sağlayabilir.


Bilgisayar çipleri geçmişte defalarca kez insan beynine yerleştirilmiş ve protez cihazlarının düşünce gücüyle hareket ettirilebilmesi kanıtlanmıştı.
Gelecekte insan beyninin ve bilgisayar teknolojisinin sınırları zorlanarak bir insanın sanal bir hayatla öznelleştirilebilmesi ve böylelikle sanal gerçekliğe aktarılan bilinçlerin dijital ortamlarda yaşatılabilmeleri sağlanılabilir.
Bunun yanında bazı uç tahminler insan hafızasının bir bilgisayar harddiskine yüklenebileceğini yönündedir.


Beynimizin sinir sistemi üzerinden bilgisayarlarla iletişim kurulabilmesi bize düşüncelerimizi hiç konuşma zahmetine girmeden istediğimiz kişilere aktarma fırsatı da sağlayabilir.
Böylece 5 duyunun yardımı olmaksızın kişiler arasında gerçekleştirilebilecek düşünce aktarımı, diğer bir değişle telepati mümkün olabilir.

Sanal gerçeklik sayesinde zaman yolculuğu yapabileceğiz ve geçmişi tahmin edilen tüm gerçekçiliğiyle deneyimleyebileceğiz.
Belki de bir gün dünyamızın detaylı sanal versiyonları üretilecek ve bu paralel dünyalar sayesinde gelecekte gerçekleşecek doğal felaketler önceden görülecek ve bunlara karşı önlemler alınarak insanlık korunacak. 


Günümüzdeki süper bilgisayarlar bugün uzayın milyarlarca yıl önceki halini kısmen simüle edebiliyorsa gelecekte bir gün bilgilerimiz ve hayallerimiz doğrultusunda yapay evrenler simüle edebilir ve bu sanal evrenlerde yeni hayatlar oluşturarak yaşayabiliriz.

Felsefeciler binlerce yıldır içinde yaşadığımız dünyanın gerçek mi yoksa bir simülasyon mu olduğunu sorgulamakta.
Eğer insanlık dünyanın ve evrenin simülasyonunu oluşturabiliyorsa, bizim şu an içinde yaşadığımızı sandığımız dünyanın bve vücudumuzun aslında bir simülasyon olma ihtimali imkansız değildir.

Çünkü teknik açıdan bir insanın beyni vücudundan çıkarılarak bir bilgisayara bağlanılabilir ve elektrik sinyalleri gönderilerek bu kişiye yapay duygu hissiyatı sağlanılabilir ve önceden kurgulanmış sahte anılar yaşatılabilir. 
Bu duygularla beslenilen beyin bir bilgisayar ortamında mı, yoksa gerçek dünyada mı olduğunu ayırt edemez.





İlgili video:








Telepati Gerçek Olacak!



Facebook'ta kullanıcıların sorularını yanıtladığı bir oturuma katılan Mark Zuckerberg, bilimkurgunun en ilginç içeriklerinden biri olan telepatinin bir gün gerçek olacağını savundu.
 
Zuckerberg, 'İnsanların gelecekte düşüncelerini sanal ortamda doğrudan birbirlerine iletebileceklerini, böylece hislerin de ortak olarak tecrübe edilebileceğini' söyledi. Zuckerberg sanal ortamda geçerli olacak telepatiyi, 'nihai iletişim teknolojisi' olarak tanımladı.
 
Videonun gelecekte fotoğraflardan çok daha önemli bir yer tutacağını ifade eden Zuckerberg, sanal ve artırılmış gerçekliğin geleceğin dijital medya platformları olacağını öne sürdü. Zuckerberg sanal gerçeklik teknolojilerinin norm haline geleceğini ve zamanla tüm algı ve hislerin insanlar arasında paylaşılabilecek noktaya erişeceğini belirtti.
 
İnsanların gelişen teknoloji sayesinde iletişim birçok yeni iletişim yöntemi kazanacağını söyleyen Zuckerberg, sevdiğimiz ve önemsediğimiz insanlarla daha iyi iletişim kuracağımızı ve iş ve sosyal hayatımızda çok daha iyi kararlar alacağımızı belirtti.
 
Nihai iletişim teknolojisinin toplumsal yaşamı da doğrudan etkileyeceğini savunan Zuckerberg, 'dünyayı döndüren en temel kuvvetlerden birinin insanlar arasındaki paylaşım gücünün artması olduğunu' söyledi.
 
Facebook, sanal gerçeklik firması Oculus'u geçtiğimiz yıl 2 milyar dolara satın almıştı. Oculus son kullanıcılar için hazırlanan sanal gerçeklik gözlüğü Rift'i gelecek yıl piyasaya sürecek.


Kaynak: Facebook ve Al Jazeera

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Saçları hızlı uzatmak için MAYONEZ

Evet yanlış duymadınız :) Mayonezle saçlarınız çok hızlı uzayacak.
Yok artık dediğinizi duyar gibiyim :)  Ama unutmayın ki mayonezin içinde yumurta, sirke gibi ürünler var..
Kendim denedim, test ettim ve onayladım :)
Aynı zamanda bu kür sadece saçlarınızı uzatmıyor; yumuşacık yapıyor :)


Nasıl uygulayacağız diyenlere ;

bir kabın içine mayonez ve biraz zeytinyağı (isteğe bağlı) koyup karıştırıyoruz. 
Saçımıza güzelce sürüyoruz ve masaj yapıyoruz. Diplere uçlara her yere sürün :)
Daha sonra başınıza ameliyat bonelerinden varsa yada yoksa benim gibi poşet geçirip arkadan tokayla tutturun :)
Ve 1-2 saat bekleyin.
Duşa girip yıkayabilirsiniz saçlarınızı. yıkarken şampuan kullanın ki iyice temizlensin mayonez.

Haftada 1 yapmanız yeterlidir.
Ben yaklaşık 3 defa falan yaptım. Ve gözle görülür bi uzama oldu :) Daha da devam edeceğim.
Hiçbir zararı yok.
evinde mayonezi olup da denemeyen kalmasın !

Google’ın Ücretsiz Wi-Fi Projesi Başlıyor

Google, dünyanın tüm bölgesine hızlı ve ücretsiz Wi-Fihizmetini sağlamayla ilgili planını bu yıl içerisinde başlatacak. İlk olarak Eylül ayında New York için hizmete girecek olan ücretsiz Wi-Fi sayesinde artık GSM operatörlerine ait internet sağlayıcılarına gerek kalmadan en ücra sokaklarda dahi herkes internet kullanabilecek. 

Google’ın desteklediği Sidewalk Labs, New York’taki 10 bin adet eski telefon kulübesini reklam destekleyen Wi-Fi sütunlarına dönüştürme görevini taşıyor. Ayrıca şirket, New York’ta ücretsiz Wi-Fi hizmeti sağlayan Control Group ve Titan gibi şirketlere de yatırım yapıyor.

New York’ta bulunan telefon kulübeleri, Eylül ayından itibaren uzun ve geniş bir tablet arayüzüne sahip ekranlara sahip olacak. İnsanlar, buradan akıllı telefonlarını şarj edebilecek, yurt içerisinde ücretsiz olarak arama yapabilecek ve şehir içerisindeki ulaşımla ilgili tüm verilere anında sahip olabilecek.


Kulübelerin en önemli özelliği ise 50 metre mesafeye kadar çok hızlı bir Wi-Fi bağlantı sağlayacak olması. Bu kulübelerin yanına bir de reklam oynatan Google’ın 12 yıllık bir süre içerisinde sadece buradan 500 milyon dolarlık bir gelir elde etmesi bekleniyor.

Şimdilik ABD’de sunulacak olan bu hizmet, şirket tarafından yavaş yavaş dünya geneline yayılacak.abilecek.

Bir Dahinin Hayat Öyküsü

Stephen Hawking’in Hayatının Filmi Her Şeyin Teorisi




Ünlü bilim adamı Stephen Hawking ‘in hayatını konu alan Her Şeyin Teorisi (Teory of Everything) 27 Şubat  2015’de gösterime girecek ilginç filmlerde biri. Film, modern bilim ve teknoloji tarihini değiştiren İngiliz fizikçi ve teorisyen Stephen Hawking’in hayatından bir kesiti ele alıyor.

Odak noktası olarak Hawking’in 1965 ve 1991 yılları arasında evli kaldığı ilk eşi Jane Wilde ile olan ilişkini konu alan filmde, öğrencilik yıllarında başlayan ilişkilerine, birlikte bilim adına yaptıklarına ve hastalık teşhisiyle yaşadıkları sarsıntılara tanık olacağız. Filmin yönetmen koltuğunda ‘Man on Wire’, ‘Project Nim’ ve ‘Shadow Dancer’ filmlerinin Oscar ödüllü yönetmeni James Marsh bulunurken başrolleri Felicity Jones, Eddie Redmayne ve Emily Watson paylaşıyor. Stephen Hawking Kimdir ? Stephen Hawking 8 Ocak 1942’de Oxford İngiltere’de doğdu. Gençlik yıllarında bilim ve gökyüzü tutkusu haline geldi. 21 yaşına geldiğinde Cambridge Üniversitesi’nden Kozmoloji alanında eğitim görürken,  ALS (Amiyotropik Lateral Sklerosis) hastalığı teşhisi koyuldu. Bu ölümcül hastalığına rağmen fizik ve kozmoloji üzerine çığır açan bir çalışma ve herkesin erişebileceği kitaplar yazarak insanlığa yardım ediyor. Gençlik Zamanları Frank Isobel Hawking’in dört çocuğundan en büyüğü olan , Stephen William Hawking Galileo’nun 300. Ölüm yıldönümünde doğdu. Annesi Isobel Hawking Oxford Üniversitesi’ne 1930’larda gitmeye hak kazanan birkaç kadından biriydi. Babası Frank Hawking ise tropikal hastalıklarda özelleşmiş Oxford mezunu saygı duyulan bir tıbbi araştırmacıydı. 

Hawking 2.Dünya Savaşı’nın zorlu dönemlerinden birinde doğdu. Babası ilk çocuğunun zarar görmemesi için karısını Londra’dan Oxford’a götürdü. Hawkinglerin diğer çocukları Mary  1943, Philippa 1947’da doğarken, diğer erkek kardeşi Edward 1956’da evlat edinildi. Hawking’ler oldukça eksantrik bir aileydi. Akşam yemekleri sessizce yenirdi ve her Hawking kitap okumayı severdi. Ailenin arabası  eski bir Londra taksisiydi. Hawking’ler bodrumda arı besler, seralarında havai fişek yapardı. 1950’de Hawking’in babası Ulusal Tıbbi Araştırma Enstitüsü’nde Parazitoloji Bölümü’nün başına geldiğinde Stephen’ın tıbbi eğitim almasını istedi. Fakat Hawking bilim ve gökyüzüne tutkun olduğunu küçükken bile göstermişti. Annesi,” Stephen her zaman güçlü bir keşfetme duyusuna sahipti. Onu ancak yıldızların mutlu edebileceğini anlamıştım.” Olarak hatırlıyor.

 Akademik hayatını başlarında parlak bir öğrenci olarak hatırlansa da istisnai değildi. Tahta oyunlarını severdi. 16 yaşına geldiğinde toplama parçalarla basit matematik denklemlerini çözecek bir bilgisayar bile yapmıştı. Kızkardeşiyle tırmanmayı farklı yolları izlemeyi severdi. Dans etmeyi , kürek çekmeyi severdi. Ta ki 17 yaşında Oxford Üniversitesi’ne girene kadar. Sonrasında fizik özellikle de kozmoloji alanında yoğunlaştı. Hawking kendine göre günde ancak 1 saat okula ayırabiliyordu.

 Asla çok çalışmamıştı. 1962’de ise Cambridge Üniversitesi’nden kozmoloji doktorası aldı.  ALS Teşhisi 1963’e kadar ALS probleminin pek farkında olmayan Hawking , 1963’de Cambridge’de ilk yılına kadar tökezleyip düşene ve konuşması bozulana kadar bir değişiklik yaşamadı. Çoğu zaman hissettiği ufak zayıflıkları kendine sakladı. Babası hastalığını farkettiğinde onu doktora götürerek, 21 yaşındaki öğrenci için evi bir kliniğe döndürüldü. Sonunda Hawkinglerin çocuklarının ALS ‘nin ilk safhalarında olduğunu öğrendiler. ALS basitçe tanımlarsak, kasları kontrol eden sinirlerin çalışmayı bırakması denebilir. Doktorlar Stephen Hawking’e iki buçuk yıl ömür biçti. Bu haber Hawking ve ailesi açısından tabiki yıkıcıydı. Sonrasında hastanede bir müddet daha kaldıktan sonra taburcu edildi. Hawking’in hastalığı öğrenmesi daha önce yeterince önem vermediği derslerine yoğunlaşmasına ve ve doktorasını kazanmaya giden yolda çalışmasına yol açtı. Artık hayatından sıkılmıyordu ve hayatı daha dolu yaşamak istiyordu. ALS teşhisi konulduktan kısa bir süre sonra yeni yıl partisinde genç bir öğrenci olan Jane Wilde’la tanıştı. Aşık olduğu kadınla 1965’te evlendi.



Kara Delik Araştırması 

Genç Kozmolog Roger Penrose yıldızlar ve kara deliklerin oluşmasına ilişkin araştırmasından sonra, Hawking evrenin nasıl yaratıldığına kafa yormaya başladı. Böylece kara delikler ve evrene ait düşünceleri yeniden şekillendirerek yeni bir kariyere adım attı. Hastalığının etkileri giderek yavaşlasa da, 1969’a doğru fiziksel kontrolü giderek azaldı ve sonunda tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kaldı.1968’te ilk çocuğunun doğmasından 1 yıl sonra Hawking, Cambridge Astronomi Enstitüsü’nün bir üyesi oldu . 10 yıl sonrasında ise Timothy adında bir oğlu oldu.  İlk kitabı hayli teknik olan Large Scale Structure of Space-Time ‘ı (Uzay-Zamanın Büyük Boyuttaki Yapısı) 1975’te bastı. Ayrıca Penrose ile ekip oluşturarak onun çalışmasını genişletti. 

1974’te ise Hawking’in araştırması bilim dünyasından ünlü olmuştu bile. Araştırmada kara deliklerin bilgi boşlukları olmadığını gösterdi. Basitçe anlatılırsa, madde radyasyon formundadır ve çökmüş bir yıldızın çekiminden kaçabilir. Böylece Hawking radyasyonu doğdu. Bu çalışması bilim dünyasından büyük heyecan yarattı. Sadece 32 yaşındayken, Kraliyet Akademisi üyesi olarak kabul edildi. Ayrıca sonrasında en prestijli ödüllerden Albert Einstein ödülünü aldı. 1975’te Roma’ya giden Hawking Pius XI Bilim Madalya’sını Papa VI. Paul’den aldı . Sonrasında Caltech’te ve Gonville & Caius Koleji’nde profesör olarak çalıştıktan sonra, 1979’da Hawking tekrar Cambridge Üniversitesi’n döndü. 
1663’den beri sadece 14 kişiye verilen  Lucasian Matematik Profesörü ödülüne layık görülmüştür. Bu ödüle layık görülenlerden biri de Sör Isaac Newton.
Kaynak: Gerçekbilim







Çocuklarınız İçin Süt Dilimi

Çocuklarımıza marketlerden abur cubur alırken tedirgin oluyoruz. İçinde zararlı madde var mı? Bu ne kadar yararlı? İçinde süt veya yoğurt olsa bile katkı maddesi var mı? İçiniz rahat olsun gönül rahatlığıyla çocuklarınıza yedirebileceğiniz ev yapımı abur cubur :) Eminim onlarda sevecektir :)



Süt Dilimi Tarifi İçin Malzemeler

Hamuru İçin:

  • 4 adet yumurta,
  • 100 gr un (1 su bardağından 2 parmak eksik un),
  • 80 gr toz şeker (çeyrek su bardağı toz şeker),
  • 1 paket vanilya şekeri,
  • 1 tutam tuz,
  • 20 gr kakao (çeyrek su bardağı kakao),
  • 30 ml su (2 yemek kaşığı su).
Kreması İçin:
  • 1 paket sıvı krema (200 gr schlagsahne),
  • 1 paket sade krem santi,
  • 1 paket vanilya şekeri,
  • 1 çay kaşığı limon suyu,
  • 1 tatlı kaşığı bal
Site Ekleme, Link Ekleme, Toplist Sitesi
shopify traffic stats